““Şimdi o bir peygamber mi?” diye sordu. “Evet, Zeyd, o bir peygamber. Ne yaptığını kendi gözlerinle gördün. Sence bir yalancıya benziyor muydu? Kazandı Zeyd. O kazandı. Bir yalancının muzaffer olduğu nerede görülmüş? Böyle bir şey olabilseydi, ben de olurdum. Bir yalancının savaş meydanında ‘Ben peygamberim!’ diye bağırdığı nerede görülmüş? İnsanlar gerçek peygamberleri, gerçekleri, söylüyorken terk edip gittiler. Onun sözleri nasıl bir yalan ki binlerce insan hâlâ onun için ölüme koşuyor. Seni görmeden önce yaralılar arasında geziyordum. Birisi 'Muhammed'i son kez görseydim.’ diyordu. Hangi yalancı bu kadar sevilmiştir? Allah'la konuşmayan birisi ölüm bu kadar yakınken 'Ben peygamberim!’ diye bağırır mı? Elinin altında Arabistan'ın bütün zenginlikleri varken bir dilenci gibi kendi hırkasını kendi elleriyle yamar mı? Hangi yalan? Ne için yalan? Her şeyini feda edip karşılığında hiçbir şey almazken, taşlanmak aşağılanmak, savaşmak pahasına söylenmiş ne tür bir yalan bu?””
— Şair - Rafet Elçi
Öyle bir hakim tasavvur et ki, karşısına çıkarılan suçluluların cezasını kendisi yüklensin. Ne tuhaf değil mi? Kendisi yükleniyor. Çünkü biliyor ki, o suçluluar, elindeki kanunun hikmetinden hiçbir şey anlamazlar. Mesul değillerdir.
Bir Adam Yaratmak - Necip Fazıl Kısakürek
Hepimizin sorunları var. Hepimizin baş ettiği şeyler var ve hepimiz bu sorunları gece yanımızda eve taşıyoruz, sabah da yanımızda işe taşıyoruz. Sanırım bu, denizde çırpınan birine can yeleğini atacağın sırada kendinin de can yeleği veya güvenlik ağı olmadan denizde sürüklendiğini sezip durumun farkına varmanın verdiği çaresizlik.
Detachment
her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği