uykum var ama kafam susmuyor, gözlerim kapanmıyor
ben bu gece biraz dargınım, biraz yorgun, biraz dağınık… bu gece, intihar edecek olan bir kadının dinlediği son şarkıyım. kimsenin anlam yüklemeyeceği ama o kadının belki de son duyduğu ses olan bir şarkı. bu gece, çiçeksiz bir mezarın başında ağlıyor olacağım. hiçbir işe yaramayan gözyaşlarım, belki bu gece o mezara çiçek açtırır diye ağlayacağım. mesela bir radyoda duyulsun ağlayışım, mesela bir annenin kulağında. bilmiyorum. mesela sığıntı hisseden birinin sığınağı olsun, mesela konuşmaya hali kalmayan birinin içine gömdüğü sözleri. bana yararı olmayan bu gözyaşlarım birini düştüğü çukurdan kaldırsın.
ece hayatım boyunca görüp görebileceğim en güzel insandı, umarım mutludur ve ait olduğu cennetten beni görüyordur. ece’yle aynı mahallede büyüdük, o mahallenin, güzel kızı ben ona vurgun serserisi. çocukluk aşkıydı bizimki, utanmaktan yüzüne bile bakamaz, ismi geçtiğinde yanaklarım pembeleşirdi. kimse anlamasın diye de hep şımarık ve ukalaca konuşurdum onunla. ece’yle birlikte büyüdük, birlikte düştük-kalktık. her şey çok güzeldi, gerçekten çok güzeldi, bir masalı yaşıyorduk sanki. ergenliğin verdiği özgüvenle de, bir mayıs günü mahalle parkına çağırdım onu, yere baka baka anlattım ona olan hislerimi, o da beni seviyormuş meğer, onun da kalbi bana atıyormuş. ellerini tutamamıştım bile serçe parmaklarımızı geçirmiştik birbirine. tam 5 yıl, birlikte geçirdik. gece aynı anda çektik perdeleri, daha dakikalar önce görmüşken birbirimizi yine de hayal kurarak uyuduk. 5. yılın sonlarına doğru ece’nin hasta olduğunu öğrendik. ilik kanseri dedi doktorlar, felaket gibi geldi bana. aylarca tedavi gördü, sürekli hastaneye gidip geldi, fakat baş edemedi, narin bedeni üstesinden gelemedi, daha ağır tedavi görmeye başladı. kemoterapiymiş adı, günden güne zayıfladı, günden güne soldu. acıdan inleyerek uyuduğu geceler vardı, aylardır beynimden silinmeyen sesi. ilik nakli bekleyenler listesinde adı vardı, son bir umut onu bekledik, son şans dedik demesine de, iliğin bulunduğu gün, ece’m gözlerini yumdu hayata. elimde birlikte geçen yıllar, odamın karşısındaki boş penceresi, şiirlerini yazdığı defterleri ve kemoterapiden dolayı dökülen bir tutam saçı kaldı. hayalleri vardı, kitap yazacaktı, kimsesiz çocuklara yardım edecekti, 19 yaşında, sevgi dolu kalbi ve hayalleriyle göçtü gitti. onun anısına buradayım, sürekli bir şeyler yazardı bu sitede, yazdıklarını topladım, defterlerini düzenledim. yayın eviyle anlaştım. yazdıkları basılacak, elde edilen gelir kimsesiz çocuklar vakfına bağışlanacak. basımın gerçekleştiği gün, ece’ye haber vermek ve kavuşmak için, ardından gideceğim.
Kendi ile barışık olmayan insanlara birkaç şey söylemek istiyorum. Sahip olduğunuz kilonuzun, burnunuzun, ağız yapınızın, boyunuzun, yüzünüzde bulunan lekelerin, sivilcelerin, benlerin gerçekten hiçbir önemi yok. Evet sizi bunlara göre yargılayacak birçok insan var ama bunun da hiçbir önemi yok. Unutmayın ki kusurlar insanı benzersiz yapar. Aynaya bakarken içinizi de görün ve içinizin güzelliği yüzünüzü aydınlatsın. Kimin ne düşündüğünü kafaya takabilecek kadar uzun bir hayatınız yok. Ve bu hayata sadece bir kere geliyorsunuz. Bu yüzden; kusana kadar yemek yiyin, sizin hakkınızda kötü düşünenlere - bu kişiler çok sevdiğiniz insanlar olsa bile- arka tarafınızla gülün ve kendinizi herkesten çok sevin çünkü sadece sen kendine sırtını çeviremezsin. :)
''Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.''
saygı, minnet ve özlemle...