sonra uyuduğun odadan, balkondan, gezdiğin dolaştığın bahçeden eksildin. oysa sen geniş alanları severdin, gezmeyi hava almayı… koydukları yere nasıl sığdın dar gelmiyor mu, düşündükçe beni boğan o küçük alan? “pencereden bakmıyor yollara çıkmıyorsun, seni görmem imkansız, imkansız, imkansız rüyalarım olmasa“ diyor şarkı. deremeyeceğim bir çiçeksin artık o dağda. bilmediğin bir toprağın acemisisin artık, daldığın uykuya iyi geceler de denmez şimdi..
toprağa teslim ederlerken seni, kolun kanıyordu, “durun, acıtmayın “ dedi içim, kolumda saatin zaman hala akarken sen nasıl da durdun öyle. ne bu telaş , nedir bu acele? ömrün bana yaşlı, aksi bir adam olduğunu göstermeye yetmedi ama çok yakışıklı öldün. iyyiz biz merak etme, seni bazen gülerek bazen gözümüzde yaşla hatırlıyoruz. şarkı söyleyen sesin kulaklarımızda. gözlerinden ve atmayan kalbinden öperim. adettendir, kal sağlıcakla.
artık hissedemiyorum kendimi kaybettim. duygularda gelebilecek en son noktaya geldim, yıktım her şeyi. umursamıyorum, beklemiyorum ve umudun ne olduğunu bilmiyorum. ben sevgiyi tükettim, dümdüz yaşıyorum.
"Yüzyıllardır oynanmasına rağmen hiçbir seyirci sahneye fırlayıp Romeo'nun zehirli iksiri içmesine engel olmamıştır. Sonunda geminin batacağı bilindiği hâlde Titanic defalarca izlenmiştir. Bitecektir korkusuyla her şeyden kaçarsan hayattan hiç bir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, Titanic batmalı ama hayat tüm olumsuzluklara rağmen yaşanmalıdır."
birbirimize birkaç aşk kadar geç kalmış olmasaydık, hep yanlış gidenlerin ardından yorulmasaydık~
tanrı dünyayı yeniden yaratsaydı, yaratırken de beni yanında tutsaydı. derdim, ya benim dilediğimce yarat dünyayı ya da sil benim adımı defterden~
“Nefesin kesilene kadar koşup da varamadığın yerlere yürüyerek gidenlerin varlığını öğrenince her şeye kırılıyorsun, herkese.”